SON DAKİKA
Tarih : 2022.10.17 15:40:47

“ Ben de o Katırlar Gibi Oldum Hemşerim”

AMASRA’NIN ŞEHİT MADENCİLERİNİN ANISINA;

“ SAYGILARIMLA…”

“ BEN DE O KATIRLAR GİBİ OLDUM HEMŞERİM.”

Yüreğimi dağlayan bu yaşanmışlığı yaklaşık 10 yıl önce, yine bu sayfalarda yazdım. Hani bazı sözler vardır, ömür boyu beyninizin, yüreğinizin bir köşesinde durur. İşte benim de yüreğime kör bıçak gibi saplanan “ Ben de o katırlar gibi oldum hemşerim” sözcüğünün hikayesi aşağıda. Amasra’da ki şehit 41 madencinin anısına. Saygıyla… Bilekteki son gücün, alındaki son tere karıştığı yerdir kazmacının yüreği. Onlar çok konuşmazlar. Ama konuştukları zaman da insanın ciğerini delerler…

Yıllar önceydi; Her yıl olduğu gibi yıllık iznimi geçirmek için memleketim Amasra’ya gittim. Karadeniz’in bu şirin kasabası kömür ocakları açıldığından beri tarihi (Ki üç bin yıllık bir tarihi vardır. Fatih Sultan Mehmet’in bizzat gidip fethettiği bir yerdir) ve turistik merkezli özelliklerini yitirdi. Kasabaya artık kömür hakimdi. Balıkçılık ve tahta oymacılığı yapan insanları artık ocaklara girmeye başladı. Tabi çoğu da ‘Kazmacı’ tabir edilen dünyanın en ağır işçiliğini yapıyordu. Hatta Amasra’nın köylerinden birisinin adı bile halen “ Kazmacı Köyü” dür. Bir akşam dayımın oğlu Atilla Ağabey ile Küçük Liman tarafında tahta masalı bir lokantada onların tabiri ile ‘Gazoz’ dedikleri rakı içmeye gittik. Onlar bir ufak rakıya “Gazoz” diyorlardı.

Niçin diye sorduğumda da “Rakı lafı ayıp kaçıyor” diyorlardı. Oturduğumuz yerin yan tarafındaki masada avurtları çökmüş, kavruk yüzlü bir kişi de tek başına önündeki tabakta iki sıra istavritle rakı içiyordu. Başka bir meze yoktu. Bu kavruk adam yan masaya benimle gelen Atilla Ağabey’i görünce saygıyla hafifçe yerinden kalkıp selamladı. Atilla Abim de Kömür İşletmelerinden emekliydi. O kazmacı değildi, ama ocaktan çıktıktan sonra tüm işçileri Kuyu Başında yaptıkları banyo ve temizlik gibi hizmetleri o organize ettiği için birbirlerini tanıyorlardı. Atilla Abiye kim olduğunu sordum, bana madenden emekli olduğunu ve en zor iş olan kazmacılık yaptığını söyledi.

KATIRLARI NİÇİN DIŞARI ÇIKARTMIYORSUNUZ?

Atilla abi biz siparişlerimizi verirken yan taraftaki masaya da bir kavun ile beyaz peynir gönderilmesini istedi. Hareketi çok hoşuma gitti. “ Çok iyi yaptın abi “ dedim. Atilla abi bunun üzerine bana , “ Bak Faik önündeki balıkları bile kendisi tutup getirmiştir. Buranın sahibi de madenci bir aileden geldiği için bunlara bir şey demezler” dedi. Bir süre sonra ben kendisini bizim masaya davet ettim. Kırmadı geldi ve sohbete başladık. Ser de gazetecilik var ya, nasıl madenci olduğunu, neler yaşadığını sordum. Kavruk adam bana baktı ve “ Bak hemşerim sana ilk günümü anlatayım, başka bir şey söylemeye gerek yok” dedi ve devam etti: “ Askerden yeni gelmiştim. Yaşım 21’i yeni geçmişti. Tahsil yok, yapacak iş yok, bağ yok bahçe yok.

Amasra ocakları bölgeden genç olarak kim geliyorsa işe alıyor. Ben de başvurdum ve hemen işe alındım. Çalışmaya başladığım ilk gün bana, ‘sen kazmacısın’ dediler ve elime baretle kazmayı tutuşturup, çizme ve tulum gibi kıyafetleri de giydirdikten sonra bir çavuşla beni, ocağa inmek üzere asansöre gönderdiler. Aşağıya inerken asansör bazı yerlerde duruyor, buralarda işçiler inip biniyorlardı… Ben sessizce onları izliyordum. Bir kata geldiğimizde dışarıya doğru baktım ve hemen yan tarafta saman yiyen 4 adet katır gördüm. Bunun üzerine yanımdaki çavuşa dönüp, ‘ Bu katırlar burada ne yapıyor diye’ sordum. Çavuş bana kömürü ocaklardan katırlarla taşıdıklarını ve onların da dinlenme saatleri var onu kullandıklarını söyledi. Şaşkınlığım daha çok artmıştı. Çavuşa dönüp ‘ Hayvanlara yazık değil mi, bari dinlenme sırasında dışarıya çıkarsanız da hava alsalar’ dedim. Çavuş bana bakıp yüzünde acı bir gülümsemeyle, ‘ Bak oğlum biz o katırları dışarıya çıkarırsak ölürler. Onlar bu zehirli havaya alıştılar. Dışarıdaki hava onları çarpar, uzun yaşamazlar. Daha önce öyle yapıyorduk. Yaşamadı hayvanlar. Dışarıda çalışan katırlar da ayrı’ dedi.

“İŞTE BEN O KATIRLAR GİBİYİM”

“Bu cevap suratıma şamar gibi çarpmıştı” diyen kavruk madenci asıl şamarı benim yüzüme şöyle çarptı: “İşte hemşerim. Tam 22 yıl yerin dibinde kazma salladım. Çıkardığım kömürleri o katırların taşıdığı küçük vagonlara yüklerdim. Onlarla adeta arkadaş gibiydik. İnan birbirimizi tanıyorduk. Hele bir tanesi vardı beni görünce kulaklarını ve başını sallar, ben de onun başını okşardım. Şimdi emekli oldum. Ama Allah seni inandırsın ben şimdi o katırlar gibiyim. Dışarıda zor yaşıyorum. Haftada iki gün ocağa gidip arkadaşlarımdan rica ediyorum ve aşağıya inip bir iki saat kalıyorum. Böylece kendime geliyorum. İşte kazmacının gerçeği bu arkadaş.” Donmuş kalmıştım. “ Ben o katırlar gibi oldum” lafı beynimde adeta uğulduyordu. Karşımdaki insana bakıyordum. İnanın sanki bir evliyaya bakar gibiydim. Onun gözleri nemlenmişti. Ben de kendimi zor tutuyordum.

Bu 22 yıl içinde birçok kaza geçirmiş ve birçok arkadaşını kaybetmişti. Sonra durdu ve bana bakarak, “ Haydi arkadaş bırakalım bizim hikayeleri, sen bize İstanbul’u anlat da biraz neşelenelim ” dedi. İşte ben o günden bu yana İstanbul’u anlatıyorum. Kitabını bile yazdım ama bu sözcüğün yanında hepsi boş. O sözcüğe şimdilik aynı ocakta yaşanan felaket de 41 can, noktayı koydu diyelim. İnşallah böyle bir felaketi bir daha yaşamayız. Allah’ın rahmeti hepsinin üstünde olsun. Amin…

Yazarlar