SON DAKİKA
Tarih : 2022.02.25 23:10:43

Hadi Hep Beraber Şeytanın Avukatlığını Yapalım

BU YAZIYI JOHN COX’DA OKUMALI..

HADİ GELİN HEP BERABER ŞEYTANIN AVUKATLIĞINI YAPALIM…

MALEZYA UÇAĞININ DOSYASI KAPANDI MI?

PİLOTLARIN SOY AĞACI ARAŞTIRILDI MI?

BU BİR GARCİA İNTİKAMI MI OLACAKTI?

Tam 41 yıldır havalimanı muhabirliği yapıyorum. Bu süre içinde ölümlü ölümsüz birçok uçak kazasına gazeteci olarak şahit oldum. Ancak Malezya Havayolları’nı ait uçağın rotasından ayrılıp geri dönerek Hint Okyanusu’ndaki Garcia Adası yakınlarına düşmesine hiç aklım ermedi. Zaten aklı erenler de yıllardır bu kaza üzerinde çalışıyorlar ama onlar da bir sonuca varamadı. Birçok rapor yayınlandı. Bir sürü senaryo ortaya atıldı. Ancak bir türlü yeterli veriye ulaşılamadı. İki gün önce bütün dünya medyasında, “ Kayıp Malezya uçağında sır perdesi aralanıyor” başlığı ile çıkan haber bir anda havacılık gündemine oturdu.

Ben o perdeyi 2018 Temmuz ayında araladım. Tabi adımız ve titrimiz, üst düzey yetkili emekli pilot John Cox olmadığı için bir ses getiremedik. John Cox, Sky News Televizyonunda katıldığı bir programda, kayıp Malezya Hava Yolları’nın MH 370 sefer sayılı uçağının kaza sonucu değil, bizzat pilotun düşürdüğünü söyleyince bir anda kıyamet koptu. Emekli Gazeteci, Havalimanı Muhabiri Faik Kaptan bunu dört yıl önce bambaşka bir perspektiften yazınca hiçbir kıymet_i harbiyesi olmadı. Cox, pilotun psikolojik problemlerini belirtirken bakın ben neler yazmışım? Biraz uzun ama okunmaya değer. Hatta tanıdığınız varsa bu yazıyı Cox’a da gönderebilir.

EVET ŞEYTANIN AVUKATLIĞINI YAPALIM

Daha doğrusu gelin hep beraber “ŞEYTANIN AVUKATLIĞI’nı yapalım. Araştırmaya dayandığı için biraz uzun bir yazı oldu. Lütfen okurken sıkılmayacağınız, daha doğrusu vakit ayırabileceğiniz bir zamanda okuyun.

NELER OLDU?

Malezya uçağı 8 Mart'ta Kuala Lumpur'dan Pekin'e uçarken, bir anda geri dönerek 239 yolcusuyla birlikte Hint Okyanusu’nda Garcia adası yakınlarında kayboldu. 2014 yılından bu yana bu kaza ile ilgili olarak geniş kapsamlı çalışmalar yapıldı. Düşünebiliyor musunuz, beş saatlik yola çıkacak olan uçak, pilotun talimatıyla 12 saat uçabilecek kadar yakıt alıyor. Bazı havacı dostlar şimdi bana “Dönüş yakıtını da almış olabilir” diyecekler. Bir kere buna havayolu şirketi izin vermez. Uçağın ne kadar daha az yükü olursa o kadar az yakıt harcar. Sonra gittiğin yer Pekin. Orada yakıt sıkıntısı mı var? Geç bunları…

Demek ki kafada başka hesaplar var. Uçak Kuala Lumpur’dan havalandıktan bir saat sonra birden rotasını güneye, daha sonra da batıya çevirerek tüm iletişimini kapatıyor. Terör olsa son teknoloji olan Boeing 777’de bir tuşa bastığın anda hem pilotlar hem de hostesler kaçırılma sinyali gönderebiliyor. Böyle bir şey de yok. Uçak burnunu dosdoğru Hint Okyanusundaki Andaman adalarına çeviriyor. İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Andaman Adaları altın kumsalları olan birçok ada grubundan meydana gelmiş. Bunlardan birisi de içinde ABD üssü bulunan Garcia Adası var.

GARCİA ADASI GERÇEĞİ

Evet, dostlar şimdi gelelim Garcia Adası gerçeğine ve şeytanın avukatlığın da bundan sonra yapalım. Bu gerçeği okumadan önce bir mizansen olarak şu gerçeği göz önünde bulundurun Diyelim sizin atalarınız Garcia adasında yaşamış olsun. Başlarına da aşağıda okuyacağınız o lanet olaylar zinciri gelmiş ve yedi sülaleniz oradan kurutulmuş. Siz de o kökten gelip yıllar sonra pilot olmuşsunuz. Gerisini yazmak istemiyorum. Buyurun bu gerçeği siz tahlil edin. Ha bu arada bu gerçek bir İngiliz Gazeteci olan John Pilger’in uzun yıllara dayanan araştırması sonucu ortaya çıktı.

Bu araştırmacı gazetecinin emeklerine sağlık: “1960'ların başında, Garcia adası, 2.000'den fazla insanın yaşadığı bir yer. Yaklaşık beş kuşaktır bu adadalar. Fransızca konuşuyorlar. Okulları, hastaneleri, kiliseleri, limanları, demiryolları, mezarlıkları, hapishaneleri, hindistan cevizi işledikleri bir tesisleri var. Yani burada yerleşik bir yaşam var. 1957'de de İngiliz sömürgesi olmuşlar. 1961'de bir Amerikan tuğamiralinin ziyaretiyle adanın kaderi değişiyor. Adayı çok beğenen general burasını üs yapmaya karar veriyor. Britanya-ABD planının ön çalışmaları sonrası ada, bir üs için gayet uygun kararı veriliyor. Britanya da adayı ABD’ye kiralamaya gönüllü. Ancak küçük bir sorun var; Ada'nın sakinleri.

ÖNCE 1000 KÖPEK ÖLDÜRÜLDÜ

İşte bu noktada, hayat değişmeye başlıyor. Önce, sağlık sorunları ve akraba ziyareti nedeniyle yakındaki Mauritius'a giden adalıların geri dönüşüne izin verilmiyor: "Ada kapanmıştır." Aynı dönemde, Britanya, çok eski bir yasayı, Kraliçe'nin onayıyla yürürlüğe giren kraliyet buyruğunu kullanarak Biot'u (Britanya Hint Okyanusu Bölgesi'ni) oluşturuyor. Ardından, Mauritius'a 1968'de bağımsızlığını veriyor. Ancak bir şartla: Chagos adaları ve özellikle Garcia üzerinde hak iddia edilmeyecek. Bu arada, ABD üssünün hazırlıkları başlamıştır. Ada'nın "temizlenip sıhhileştirilmesi" işi hız kazanıyor. Önce adadaki köpekler temizleniyor. Bin kadar köpek toplanıp ABD taşıtlarının egzozunda boğuluyor. Adalılar bunu bir uyarı olarak alıyorlar. Bazıları bu uyarıyla gidiyor. Geri kalanlara ise, adanın idare amiri tarafından şu açıklama yapılıyor:

"Adanız satıldı." Yanlarına yalnızca bir tek bavul almalarına izin veriliyor. Geri kalan her şeyi, hayatlarını, arkada bırakarak Nordvaer adlı gemiye biniyorlar. Bunlar son adalılar, yani "temizlik ve sıhhileştirme" işinin son partisi. Geminin güvertesinde Hindistan cevizi şirketinin atları var. Kadınlar ve çocuklar kuş gübrelerinin taşındığı ambarda yatıyorlar. Önce Şeyseller Adaları'nda, kıyıdaki hücrelerde tutuluyorlar. Ardından Mauritius'a götürülüp limana bırakılıyorlar. Bazıları, geminin geri gelmesini bekliyor, ama nafile. Mauritius'ta kapıları, pencereleri olmayan barakalara, "toplu konutlara" yerleştiriliyorlar. Yoksulluk, bakımsızlık, işsizlik, intihar, alkol nedeniyle ölüyorlar. 1975'teki bir araştırma, fuhşa zorlananları ve intiharları belgeliyor. Anne ve kız, aynı anda intihar edenler var. Yurtlarına bir daha geri dönemeyecekleri söylendiğinde felç geçirenler oluyor. Aynı yıl, Britanya hükümeti, adalılara tazminat ödemeyi kabul ediyor. Kişi başı 3.000 sterlin. İşin garibi, Fransızca konuşan adalılar (Kreoller) dilini anlamadıkları bir belgeye parmak basarak bu parayı alabiliyorlar. Devletlerinin altına parmak basmalarını istediği belgede yazanlarıysa çok sonra öğreniyorlar: "Haklarımdan feragat ediyorum.”

BM DE TEZGAHTA

1965'te Biot'un kuruluşundan sonra "kurgu" başlıyor. Önce adanın yerlileri bile raporlarda geçici işçi ve yerleşik olmayan nüfus olarak anılıyor. Ardından BM'ye ilk yalan söyleniyor: "Biz adayı aldığımızda yerleşim yoktu." Dışişleri bakanlığı iç yazışmalarında, bu durumu sürdürmenin zor olacağı, BM'nin ülkelerin vatandaşlarının hakkını koruma zorunluluğu kararlarına karşı olduğu notlarına karşı da, "sessiz görmezden gelme" politikasına karar veriliyor. Bu arada, Dışişleri bakanlığı, bağımsız olduğunu söylediği kurullara bir "fizibilite çalışması" yaptırıyor.

Buna göre adalar kum nedeniyle batıyor. Üstelik küresel iklim değişiklikleri risk yaratıyor. Bütün bu zırvalar sonucu Garcia ABD üssü oluyor. Sonrası mı? O kadar çok ki mesela, Irak’ı vurmak icin F-117 ve diğer uçaklar bu adadan kalkıyor. Şeysellerin hemen güneyinde, kumsalları, doğası ve havasıyla cennetten bir parça olan bu ada ABD’nin ABD dışındaki en büyük üslerinden birisi oluyor. Buradan kalkan bombardıman uçakları, 1991'de Irak'ı, daha sonra Afganistan'ı ve son olarak tekrar Irak'ı bombalamakta kullanıldı. İngiltere tarafından bir sürü katakulli yapılıp ABD’ye kiralanan bu ada. Bir üs için ada halkı ölüme terk ediliyor. Bir ülke kendi halkından çalınıyor.”

ŞEYTANIN AVUKATININ GÖREVİ:

Bütün bu yazdıklarımı, gazeteci John Pilgerin belgeselini okuduktan sonra şimdi oturup düşünün. Gelin bir mizansen yapalım. Daha doğrusu şeytanın avukatlığına soyunalım. Sizin tüm sülaleniz diyelim ki Garcia Adalı. Hepsi yerlerinden yurtlarından sürgün edilmiş. İşkence görmüş. Cenazelerini bile vatanlarına götürememişler. Siz de bu sülalelerden birisinin evladısınız. Büyüdünüz pilot oldunuz. Uçağınızı kaldırdınız. Önce güzelce yakıtınızı ful yaptınız. Sonra belli bir mesafeden sonra uçağınızı otomatik pilottan çıkardınız ve manuele geçtiniz. İletişimi kestiniz. Uçağın burnunu Hint Okyanusu’ndaki Garcia adasına çevirdiniz. Orada bir ABD üssü var. Ancak oraya varamadan yakınlarda bir yerde denize düşüp kayboluyorsunuz. Havacılık uzmanları ise uçağın kaybolmasının bir kaza olmadığı üzerinde duruyorlar.

Ben de öyle düşünüyorum. Buradan ulaşabilirsem Malezyalı yetkililere seslenmek istiyorum. Bizdeki gibi E-devletleri veya Mernis’leri varsa bakıp bu iki pilotu incelesinler. Bunların soy ağacı nereye dayanıyor. Benim memleketim Amasra’nın başına böyle bir şey gelse vallahi de tallahi de bir saniye bile düşünmem. Bu arada Sabiha Gökçen’i biliyorsunuz Malezyalılar işletiyor. Orada görev yapan gazeteci kardeşim Anıl Uçan’dan araştırmasını rica etmiştim. Malezyalılar konuya yanaşmamışlar. Bu da benim tahminim. İncelenmeye değmez mi?

Anlayacağınız sadece psikolojik neden deyip geçilmez

Yazarlar