SON DAKİKA
Tarih : 2020.03.10 18:30:49

Uzun Uçak Yolculuğu, Enfeksiyon Riskiniz 23 Kat Artırıyor

Uzun bir uçak yolculuğu, enfeksiyon riskinizi 23 kat artırıyor. İyi haber, alınacak tedbirlerle bu riski yüzde 40 oranında azaltmanın mümkün oluşu. Araştırmalar uçuşlarda kabin içi havanın nem oranının ideal olandan çok uzak olduğunu gösteriyor. Olumsuzluklar bu iki örnekle sınırlı değil. İşte enfeksiyon riskinden uzak kalmaktan pıhtı atmasına, uçakta oturmak için tercih etmeniz gereken koltuklardan tüketmeniz ve tüketmemeniz gereken besinlere kadar önemli bilgiler… Uzun uçak yolculukları çeşitli nedenlerden kaynaklı sorunlara yol açabiliyor.

Habertürk’ten Ceyda Erenoğlu’nun haberine göre uçakta kesintisiz uyuyamama ve az uyuma başlı başına bir yorgunluk nedeni oluyor. Uzun süre oturarak uyumaya çalışmak, alışık olunmayan saatlerde alışık olunmayan yemekler tüketmek de kişide rahatsızlık yaratıyor. Kabin içi havasının neminin az olması da yorgunluğu artıran nedenler arasında bulunuyor. Alkol, kahve, çay gibi içecekler idrarla su kaybı yaratarak vücudu susuz bırakıp yorgunluğu daha da artırıyor. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, Sağlıklı Yaşam Merkezi Direktörü, Uzm. Dr. Özgür Şamilgil, uzun uçak yolculukları yapan yolcuların taşıdıkları riskleri ve bu risklere karşı alınacak önlemleri anlatıyor.

UÇAK HAVASI VE MİKROPLAR

Uçak yolcuğunda kapılan mikropların ana sebebinin düşünülenin tersine uçak havasının iyi temizlenmemesinden değil yakında oturan hasta bir yolcudan ya da koltuk ve çevresindeki yüzeylerden kaynaklandığı belirtiliyor. Uzm. Dr. Özgür Şamilgil, “Uçak içindeki havanın yarısı taze, yarısı tekrar dolaşıma giren havadır ve bakımları dikkatli yapılıyorsa iyi bir şekilde filtrelendirilmektedir. Virüsler, genellikle kişiden kişiye doğrudan temasla ya da hapşırma ve öksürükle havaya saçılmış, bir süre havada asılı kalmış olarak burun ve ağızdan nefes alınması yoluyla bulaşır. Virüs, bulaşmış eşyalara dokunduktan sonra elimiz yoluyla; gözümüze, burun ve ağzımıza kolayca taşınır” diyor ve devam ediyor;

BİR HAPŞIRIK NELER YAPIYOR!

“Bir hapşırmayla havaya saatte 350 km hızla yaklaşık 400 bin adet damlacık saçılır. Virüsler havada 4 saate ve eşyalar üzerinde 48 saate kadar canlı kalabilir. Havayolu şirketlerinin ise her uçuş sonrası koltuk kolları, yemek sehpaları, tuvalet muslukları, kapı kolları ve benzer ortak kullanılan alanları etraflıca dezenfekte etme fırsatı olamayacağı için tedbirli olunması gerekir. Ayrıca yolculuğun yarattığı yorgunluk bağışıklık sistemini zayıflatır. Kuru hava ve kafeinli içecekler, susuz kalan vücut nedeniyle burun boğaz yollarındaki koruyucu nemin azalması mikropların vücudumuza yerleşmesini kolaylaştırır. Kuru ortamlarda birçok virüsün daha uzun süre canlı kaldığını unutmamak gerekir.”

ENFEKSİYON RİSKİ ARTIYOR

Bu noktada bilinmesi gereken çok önemli şeyler var. Örneğin uçak yolculuğunun enfeksiyon riskini 23 kat artırdığı belirtiliyor. Oysa alınacak tedbirlerle riski yüzde 40 oranında azaltmak mümkün. Araştırmalar kabin içi havanın nem oranının sağlıklı olan yüzde 40-60’ın çok altında olduğunu gösteriyor. (Yüzde 20 civarında) Isının ise ideal olan 25 C derecenin altında olduğuna dikkat çekiliyor. Bu durum burun içi ve solunum yollarını kurutarak mikroplara karşı geliştirdiğimiz savunma mekanizmamızı bozuyor.

UÇAKTA NEREDE OTURMAK GEREK?

“Uçakta nerede oturmak gerek” sorusunu soranlara verilecek bilimsel bir yanıt var. Diğer yolcularla yakın teması azaltmak için pencere kenarı ve tuvaletten uzak oturmak gerekiyor. Dezenfektan mendillerle sık temas edilerek yemek tablası ve kolçakların silinmesi öneriler arasında bulunuyor. Bunun dışında baş üstü fanının (uçak kliması) burun hizasına sürekli hava verecek pozisyonda ayarlanarak mikroplara karşı bir hava perdesi oluşturulması gerekiyor.

KALP VE AKCİĞER HASTALARI HANGİ DURUMDAN ETKİLENİYOR?

Uçak yükseldikçe kabin içi basınç düşürülse de en fazla 2 bin 400 metredeymiş gibi sabit tutuluyor. Buna bağlı olarak oksijen de deniz seviyesine göre hafif azalıyor. Bu durum uzun yolculuklarda yorgunluğu artıran nedenlerden biri olarak görülüyor. Sağlıklı kişilerde önemli bir soruna neden olmasa da ağır kalp ve akciğer hastaları bu yolculuklarda nefes darlığı ve çarpıntı gibi şikayetler hissedebiliyor.

BACAKTA PIHTI ÖLÜMCÜL TEHLİKE!

4 saatten uzun uçuşlarda bacak toplardamarında göllenen kanın pıhtı yapma riski yolculuk yapmayan kişilere göre 3 kat artış gösteriyor. Uçuş süresinin artması ve aktarmalı yapılan uçuşlar riski daha da yükseltiyor. Pıhtıdan kopan bir parça akciğere gidip önemli bir damarı tıkarsa ortaya ölümcül olabilecek bir tablo çıkabileceği gibi pıhtı küçükse belirti vermeyebiliyor. Buna karşın pıhtının orta büyüklükte olması kendini; nefes darlığı, çarpıntı, çok çabuk yorulma ve terleme gibi belirtiler ile gösterebiliyor.

SİGARA İÇEN VE YENİ DOĞUM YAPMIŞ KİŞİLERİN RİSKİ DAHA FAZLA

Risk kişiden kişiye değişiyor. Şişman, çok kısa - uzun, sigara içen, doğum kontrol hapı veya östrojen kullanan, hamile veya yeni doğum yapmış kişilerde riskin daha yüksek olduğuna dikkat çekiliyor. Kalıtsal pıhtılaşma bozukluğu olduğu bilinenler ise en yüksek risk grubunu oluşturuyor ve yolculuğa mutlaka kan sulandırıcı ilaç alarak çıkmaları gerekiyor. Yakın zamanda kalça, diz veya büyük bir ameliyat, kalp krizi, kalp yetersizliği, zatüree gibi akciğer hastalığı geçirmiş veya kanser nedeniyle tedavi görmüş kişilerde risk daha yüksek olduğu için yolculuk öncesine doktora danışmaları ve ilaçla tedbir almaları öneriliyor.

PIHTILAŞMAYA KARŞI BU ÖNLEMLERİ ALIN

*Korse, sıkı kemer, bacaklar ve beli baskı altına alacak kıyafetler giymeyin, aksesuarlar kullanmayın.

*Su kaybı kanı koyulaştırdığı için bol su için *Alkol ve kafeinli içecekler su kaybettirici olduğu için tükettiğiniz her seferde yanında bir bardak su tüketin.

*Uzun süre hareketsiz kalmayın, 1-2 saat aralarla 5 dakika da olsa yürüyün, otururken ayakları bilekten çevirerek dairesel ve pedal basma benzeri hareketler yapın.

*Varisiniz varsa ya da risk grubunda bulunuyorsanız bacağınızı sıkı saran özel çoraplar giyip doktor gerekli gördüyse yolculuk öncesi kan sulandırıcı ilaç alın.

UÇUŞ ÖNCESİ NE ÇOK TOK NE ÇOK AÇ OLUN

Uzun uçuşlarda, uçuş öncesi çok aç veya çok tok olmamanız gerekiyor. Çok açsanız yolculuğun olumsuz etkilerini daha çok hissederken, uçağa çok tok binildiğinde karındaki şişkinlik oturuyor ve hareketsiz durumda nefes almanız bile güçleşiyor. Uçuş öncesi ve süresince karbonhidrat tüketimi şişkinliğe neden olabiliyor. Şişkinliğe yol açan gıdaların başında; Brokoli, karnabahar, nohut, fasulye gibi baklagiller, soğan, sarımsak ve beyaz unlu gıdalar geliyor. Elma, muz, kuruyemiş, siyah çikolata gibi gıdalar, nane-limon, zencefil, ıhlamur gibi bitki çayları ise dinçlik verici özellikleri nedeniyle özellikle öneriliyor.

JET-LAG OLMAMAK İÇİN BUNLARI DİKKATE ALIN

Başta beynimiz olmak üzere tüm organ sistemlerimiz gün içinde ve gece boyunca farklı şekilde çalışıyor. Uykuda vücudumuz hafifçe soğuyor, kalp atışımız ve kan basıncımız düşüyor, sindirim salgılarımız azalıyor, bağırsak hareketlerimiz yavaşlıyor. Beyinde hormon salgılayarak vücut saatimizi düzenleyen bir salgı bezi bulunuyor. Bu bezden salgılanan melatonin hormonunun güneş batarken salınmaya başlaması, güneş doğarken de salınımın sonlanması tüm organ sistemlerimiz tarafından izleniyor ve bu vücut fonksiyonlarının dengeli olarak devamını sağlamaya yarıyor.

Vücudun iç saatiyle ulaşılan yerin saat diliminin farklılığı vücudu şaşırtıyor. Beyindeki bu salgı merkezinin, vücuttaki iç saati 1 saat geriye alması için 1 gün, ileriye alması için 1,5 gün gerekiyor. Vücut saatini bu duruma alıştırmanın yolu uzun bir seyahate çıkmadan önce başlıyor. Batıya gidilecekse her zamankinden 1-2 saat geç yatmak, doğuya gidilecekse 1-2 saat erken yatıp uyumak, gidilecek yerin yerel saatine göre gün ışığında zaman geçirmek uyumu kolaylaştırıyor. Bu mümkün değilse günışığı yerine, bulunduğunuz mekanda parlak ışık altında oturmak da çözüm olabiliyor.

Aynı yöntemin gidilen yerde hemen uygulanması gün ışığından faydalanılması, yemek saatlerine uyulması, hava kararınca yatılması, düzenli egzersiz yapılması çok daha önemli görülüyor. Buna rağmen uyum sağlanamıyorsa gidilen yerde “melatonin” yani “uyku hormonu” alarak uyumaya çalışmak da yararlı olabiliyor.

 

KAYNAK: HABERTÜRK

Yazarlar